Karanlık bir odada, gölgelerin dansıyla kaplı bir adam sessizce oturuyordu. Adı, Daniel'dı. Dışarıdan bakıldığında, sıradan bir hayatı olan genç bir adam gibi görünüyordu. Ancak içinde, parçalanmış ruhlar ve çatışan kimlikler vardı.
Daniel, düşüncelerinin labirentinde kaybolmuş gibiydi. Günlerini ve gecelerini, gerçeklik ile hayal arasında gidip gelerek geçiriyordu. Zaman zaman, içindeki farklı seslerle savaşıyordu; bazen dost, bazen düşman, bazen de kendisinin bile tanımadığı yabancılar gibi.
Bir gün, Daniel'ın iç dünyası dışa vurdu. Sessizlik, bir anda yıkılıp yerini kargaşaya bıraktı. Gerçeklik ile hayal arasındaki sınırlar bulanıklaştı ve Daniel, kendini kendi korkunç düşünceleriyle dolu bir labirentin ortasında buldu.
Her bir adımı, kendi içindeki çatışmaların bir yansıması gibiydi. Kimi zaman, geçmişle hesaplaşırken buluyordu kendini; kimi zaman, geleceği karanlık bir sis perdesiyle örtülüyordu. Daniel, kendini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydı, ancak içindeki güçlü iradeyle ayakta kalmaya çalışıyordu.
Parçalanmış ruhlarıyla savaşırken, Daniel aynı zamanda dış dünyayla da mücadele ediyordu. Onun için her gün, bir savaşın başlangıcıydı ve hayatta kalmak için savaşmak zorundaydı. Ancak en büyük savaşı, kendi içindeki karmaşık dünyayla veriyordu.
---
Daniel, içindeki karmaşık düşüncelerle savaşırken, aynı zamanda disosiyatif bozukluğunun etkileriyle de mücadele ediyordu. Zaman zaman, gerçeklikten koparak farklı bir kimlik altında kendini buluyordu. O anlar, onun için hem korkutucu hem de kaçınılmazdı.
Bir gün, Daniel sessizce oturduğu yerde, ansızın farklı bir dünyaya geçiş yaptı. Gözleri bir an için karardı ve bir anda kendisini tanımadığı bir odada buldu. Karşısında, masumiyet dolu bir bakışla ona bakan bir genç kız vardı.
Genç kız, Daniel'a gülümseyerek yaklaştı ve konuşmaya başladı: "Merhaba, ben Emily. Sana daha önce hiç anlatmadığım bir hikaye anlatacağım."
Daniel, şaşkınlıkla genç kıza baktı ve sordu: "Kim olduğunu bilmiyorum, nerede olduğumu da bilmiyorum. Kimse yok burada."
Emily, yumuşak bir ses tonuyla cevapladı: "Benimle birlikte olduğunu biliyorsun. Ve evet, bu dünya senin iç dünyanın bir yansıması. Şu anda gerçek dünyada değilsin."
Daniel, kafasını salladı ve devam etti: "Ama burada olanlar gerçek değil, sadece hayal ürünü."
Emily, Daniel'ın elini tutarak şöyle dedi: "Hayır, Daniel. Bu da senin gerçekliğin. Senin içinde yaşayan farklı bir kimliğin. Onunla yüzleşmelisin."
Daniel, Emily'nin sözlerini derinlemesine düşündü. Belki de bu genç kız, onun iç dünyasındaki parçalanmış ruhların bir yansımasıydı. Belki de onunla konuşarak, kendi içindeki çatışmalarla yüzleşmesi gerekiyordu.
---
---
Bir süre sonra, Daniel'ın karısı Hannah, eve döndü. Daniel, hala kendini başka bir dünyada bulurken, Hannah onun yanına geldi ve endişeli bir şekilde sordu: "Daniel, kiminle konuşuyorsun?"
Daniel, sessizce oturduğu yerden kalktı ve karısına döndü. Gözleri belirsizlikle doluydu, ancak derin bir kararlılıkla konuştu: "Benimle konuşuyordum. Emily adında biriyle. Onu göremiyorsun, çünkü o benim iç dünyamın bir parçası."
Hannah, endişeyle Daniel'ın gözlerine baktı ve kararlılığını hissederek sessizce onun elini tuttu: "Tamam, Daniel. Şimdi birlikte bir psikologa gideceğiz. Seninle birlikte bu zorlu süreci atlatacağız."
Daniel, karısının desteğini hissederek hafif bir gülümsemeyle başını salladı. Belki de bu, içindeki karmaşık dünyayla yüzleşmek için gereken adımdı. Belki de Emily'nin ona gösterdiği yol, gerçeklikle olan bağlarını yeniden kurmasına yardımcı olacaktı.
---
---
Daniel ve Hannah, bir psikologa gitmek için randevu aldılar. Psikologun odasına girdiklerinde, Daniel sessizce karısının elini tuttu ve içinden geçen karmaşayı bir kez daha hissetti. Psikolog, onlara gülümseyerek karşıladı ve oturmalarını işaret etti.
Psikolog: "Hoş geldiniz, Daniel ve Hannah. Benim adım Dr. Roberts. Daniel, bana ne olduğunu söylemek ister misin? Kiminle konuştuğunu ve ne gördüğünü anlatabilir misin?"
Daniel, sessizce karısına bakarak derin bir nefes aldı ve şöyle dedi: "Ben küçükken, Emily adında bir arkadaşım vardı. Onunla hep oynardık ve çok yakındık. Ama bir kaza geçirdim ve dokuz yaşındayken hayatını kaybettiğini öğrendim."
Dr. Roberts, Daniel'ın sözlerini dikkatle dinledi ve sordu: "Peki, Daniel, seninle Emily arasındaki bağlantı neydi? Onunla olan ilişkin senin için ne ifade ediyordu?"
Daniel, derin bir iç çekişle cevapladı: "Emily, benim için bir arkadaştan çok daha fazlasıydı. O, iç dünyamın bir parçasıydı. Onunla olan ilişkim, gerçeklikle ve iç dünyamla olan bağlarımı güçlendiriyordu."
Dr. Roberts, Daniel'ın anlatımını dikkatle dinledikten sonra sordu: "Peki, şimdi neden onu tekrar görüyorsun? Bu, senin için ne anlama geliyor?"
Daniel, sessizce düşündü ve sonra şöyle devam etti: "Belki de onun varlığı, geçmişimle yüzleşmem gerektiğini hatırlatıyor. Belki de onunla olan bağlantı, iç dünyamda hala çözmem gereken bazı şeyler olduğunu gösteriyor."
---
---
Dr. Roberts, Daniel'ın anlattıklarını dikkatle dinledikten sonra derin bir düşünceye daldı. Sonunda, kararını verdi ve Daniel'a döndü: "Daniel, senin yaşadığın travmanın sonucunda psikolojik bir bunalım geçirdiğini düşünüyorum. Senin akıl hastanesinde bir süre kalman gerekebilir."
Daniel'ın karısı Hannah, endişeyle Dr. Roberts'a baktı: "Akıl hastanesi mi? Daniel için gerçekten gerekli mi?"
Daniel, sinirle ayağa fırladı ve bağırdı: "Hayır! Ben deli değilim! Benim yüzümden kimse ölmedi! Bu kazanın benimle hiçbir ilgisi yok!"
Dr. Roberts, sakin bir ses tonuyla devam etti: "Daniel, senin akıl sağlığın şu an için tehlikede. Senin iyiliğin için akıl hastanesinde bir süre kalmak en iyisi olabilir."
Daniel, sinirle titreyen elleriyle Dr. Roberts'a doğru ilerledi: "Hayır! Beni oraya gönderemezsiniz! Ben deli değilim! Bu kazanın sorumlusu ben değilim!"
Hannah, kocasının yanına yaklaştı ve onu sakinleştirmeye çalıştı, ancak Daniel artık kendi içinde bir fırtına gibiydi. Sinir krizi geçiriyor gibi görünüyordu.
---
---
Daniel, sinir krizi sırasında Dr. Roberts'a saldırmaya çalıştı, ancak diğerleri onu güçlükle durdurdu. Polis çağrıldı ve Daniel, zorla akıl hastanesine götürüldü. Dr. Roberts'un tavsiyesiyle, Daniel'ın akıl sağlığı değerlendirilmek üzere hastaneye yatırılması kararlaştırıldı.
Hastanede, Daniel içine kapanık bir halde, duvarlara bakarak zamanını geçirmeye başladı. Depresyona girmiş gibi görünüyordu. Her gün bahçeye çıkıyor ve saatlerce bir noktaya bakarak sessizce oturuyordu. Kimseyle konuşmak istemiyor ve dış dünyayla bağlantısını kaybetmiş gibi hissediyordu.
Hannah, her gün Daniel'ı ziyaret ediyor ve onunla konuşmaya çalışıyordu, ancak Daniel duvarlarını örmüş gibiydi. Gözleri boşlukta kaybolmuş gibiydi ve hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi görünüyordu.
Hastanedeki günler geçtikçe, Daniel'ın iç dünyası giderek daha karanlık bir hal alıyordu. Kendini kaybetmiş gibi hissediyordu ve gerçeklikle olan bağları zayıflıyordu. Bahçedeki sessiz saatler, onun için hem bir kaçış hem de bir iç hesaplaşma alanıydı.
---
---
Daniel, bahçede sessizce otururken birdenbire Emily'i gördüğünü sandı. Gözleri bir an için şaşkınlıkla genç kıza odaklandı ve kalbi hızla atmaya başladı. Emily, ona doğru adım attı ve sessizce konuşmaya başladı: "Daniel, ben buradayım. Hala hayattayım."
Daniel, şaşkınlıkla genç kıza baktı ve sordu: "Ama sen ölmüştün. Bir kaza geçirmiştim ve seni kaybetmiştim."
Emily, hüzünlü bir gülümsemeyle devam etti: "Hayır, Daniel. Ben hala buradayım. Senin iç dünyanda. Beni bulmalısın."
Daniel, Emily'in sözlerini düşündü ve kararını verdi. Artık kaçmaya kararlıydı. Akşına kadar bir plan yapmalı ve Emily'i bulmalıydı.
Gece olduğunda, Daniel sessizce odasından çıktı ve hastanenin güvenlik önlemlerini aşarak kaçmaya çalıştı. Planını dikkatlice düşünmüş ve her ayrıntıyı hesaplamıştı. Karanlık koridorlarda sessizce ilerlerken, içindeki umut ve kararlılıkla ilerledi.
---
---
Ertesi sabah, Daniel'ın odasına giren hemşire Daniel'ı bulamadı. Odayı dikkatlice aradı ancak hiçbir iz bulamadı. Hemen diğer hemşirelere ve doktorlara haber verildi. Hastane personeli Daniel'ı aramaya başladı, ancak herhangi bir iz bulunamadı.
Daniel'ın karısı Hannah, endişeyle polise haber verdi. Polis, Daniel'ı bulmak için hastane ve çevresinde arama çalışmalarını başlattı. Ancak ne yazık ki, Daniel hiçbir yerde bulunamadı.
Günler geçtikçe, Daniel'ın kayboluşu herkes için büyük bir sır haline geldi. Polis, arama çalışmalarını genişletti ancak sonuç alamadı. Hannah, kocasını bulmak için her yolu denedi ancak umutsuzluğa kapıldı.
Daniel, hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuş gibiydi. Hemşireler, doktorlar ve polisler, onu aramaya devam ettiler ancak sonuç alamadılar. Daniel'ın kayboluşu, gizemli bir sır olarak kalırken, onun akıl hastanesinden nasıl kaçtığı ve nereye gittiği bilinmiyordu.
---
Günler, haftalar ve aylar geçti, ancak Daniel'ın izi hala bulunamadı. Hannah, kocasını bulma umudunu hiç kaybetmedi, ancak zamanla umutsuzluğa kapıldı. Daniel'ın kayboluşu, ailesi ve arkadaşları için bir sır olarak kaldı. Onun ne olduğu ve nereye gittiği hala bilinmiyordu.
Daniel'ın akıl hastanesinden kaçmasinin üzerinden bir yil geçmi§ti . Han
nah sessizce bahçeye gitti. O günü hatırlayarak, bir anıt dikti ve kocasının kaybını kabullenmeye karar verdi.
Aslinda devam edecektim ama pek okuyucu kitlem olmadigindan hikayeyi burda bitirmek istedim . Iyi forumlar
Alıntı:Sadece her şeyimizi kaybetdikden sonra , gerçekten özgür olabiliriz ~