Düşünen, gözlemleyen, araştıran, zeki bir insan acı da olsa gerçekleri görmeden, farkında olmadan kalabilir mi?
Acı olan gerçeklerin farkında olmak mutluluğa engel midir?
Mutlu olmak çok mu gereklidir?
Acı olan gerçeklere gözlerimizi kapatsak bile bir gün karşımıza çıkmayacak mı?
Mutsuz bir yaşam daha doğru gerçekci bir yaşam mıdır?
Bizi üzen gerçekler çok mu önemlidir?
Bizi üzen gerçeklerin önemsiz olduğuna kendimizi inandırmak daha mı doğrudur?
Gerçeklerin acı olduğu bir dünyada mutlu olabilmek için, gerçek olmayan bir “yaşam yalanı” mı oluşturmalı ya da bize öğretilen hazır yalanlardan birine mi sarılmalıyız?
“Ortalama bir insanın yaşam yalanının elinden alırsanız mutluluğunu da almış olursunuz” diyor Henrik İbsen Yaban Ördeği adlı oyununda. Bernard Shaw pek çok insanın yaşamın getirdiği tatsızlıkları idealizmleri ile maskeleyerek kendilerine bir “sahte yaşam” oluşturduklarını anlatır. Shaw, insanların gerçeklerden uzaklaştıkları derecede görüntüyü kurtarma uğruna kendilerine ve çevrelerindekilere zarar verdiğini savunuyor. Yaban Ördeği adlı oyunda Dr. Relling karakteri de karşı fikirdedir ve “yaşam yalanı”nın olmadığı takdirde gerçekler ile yüzleştiğinde yaşamını sürdüremeyecek bir insanın yaşamı ayakta tutmasının bir yolu olduğunu savunur. Don Quijote ise edebiyat tarihinin en tanınmış “yaşam yalancısı” olarak gösterilir. Ya kendinizle yüzleşirsiniz ya da yüzsüzleşirsiniz demiş Dostoyevski Toplama kamplarında yakılan insanlar ve Nazizmin işlediği bütün suçlar hakkında “Bilmek isteyen herkes olan biten her şeyin farkındaydı.” demişti konuştuğum yaşlı bir Alman kadın. Tercih bizim…ya gerçeklere göz yumup mutlu olacağız ya da ………. Ya da kendimizle yüzleşip gerçek bir temele oturan mutluluğu yakalamaya çalışacağız.
Alıntı:Sadece her şeyimizi kaybetdikden sonra , gerçekten özgür olabiliriz ~